Ülkemizde engelli vatandaşların korunmaları, tedavi edilmeleri, sosyal hayata ve iş hayatına dahil olup adaptasyon sorunlarını aşmaları için çalışan pek çok resmi ve özel kuruluş ile sivil toplum kuruluşları mevcuttur. Ancak engelliler için ortaya konan bu iyi niyetli çabalar toplumdaki engelli algısını yıkmak ve engelli bireylerin sosyal ortamdaki görünürlüğünü arttırmak açısından genelde yetersiz kalıyorlar.
Bu duruma verilebilecek en doğru örneklerden biri hükümet eliyle yürütülen engelli istihdamı politikalarıdır. Türkiye’de dahil olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde belli kriterlere sahip olan işyerlerine belli sayıda engelli personel istihdam etme zorunluluğu getirilmektedir. Bu tarz uygulamaların yasalaşması; engelliler için istihdam yaratmanın yanı sıra onların çalışırken aynı zamanda sosyal hayata da katılmaları ve toplumun dışına itilmemeleri açısından son derece önemli bir durumdur.
Engelli olmak; maalesef herhangi bir fiziksel ya da zihinsel engele sahip olmayan bir bireyin kolayca anlayabileceği bir durum değildir. Ancak bu anlayamama hali toplumun genelinde bir tepkisizlik, hatta dışlama halini aldığında sorun engelli bireyler ve yakın çevreleri için olduğundan çok daha zor bir hale gelir. Nitekim, günümüzde özellikle az gelişmiş toplumlarda engellilik her an herkesin karşı karşıya kalabileceği, hayatın getirdiği engellenemez bir durum olmaktan ziyade bir kusur, hata ve hatta utanma sebebi olarak görülebilmektedir.
Bu tarz toplumlarda engelliler çevreden izole edilme, gerekli sosyal hak ve yardımlardan mahrum bırakılma, hor görülme gibi son derece çirkin muamelelerin hedefi olmaktadırlar. Ancak engelli hakları konusundaki küresel protokollerin altına imza atmış ve bu konuyu hukuk sistemlerinin içine dahil etmiş gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de durumun pek farklı olduğu söylenemez.
Ekonomik ve sosyal açıdan gelişimini tamamlamış ülkelerde söz konusu sorunlar biraz daha düşük ölçüde yaşansalar da engellilerin toplum içindeki görünürlüğü ve sosyal yaşama aktif olarak katılımları konularına kesin çözümler getirilememektedir.
Engellilerin insanca yaşama haklarını kullanabilmeleri ve toplum içinde hak ettikleri değeri görebilmeleri için maddi yardıma yönelik politikaların yeterli olmadığını kanıtlar niteliktedir. Toplumun genelinde engellilere yönelik bir bilincin gelişmemiş olması, yapılan maddi yardımları ve dernek düzeyiyle sınırlı kalan kimi faaliyetleri anlamsız hale getirmektedir. Bu konuda atılması gereken en önemli adım hem engelli vatandaşlar ve yakın çevreleri, hem de toplumun geri kalanı için çok yönlü eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının devlet eliyle yürütülmesidir. Ancak bu yolla insanlar engelliliğin hayatlarının belli bir döneminde kendilerinin ve sevdiklerinin de başına gelebilecek önlenemez bir durum olduğunun bilincine varabilir ve bu konudaki önyargılarından ve yanlış düşüncelerinden sıyrılabilirler.
Engellilik durumunun yükünün tamamıyla engelli bireye ve ailesine yüklenmesi de çözümün asıl ayaklarından birini oluşturması gereken bir diğer noktadır. Fiziksel ya da zihinsel engel sahibi olan bir kişinin ailesiyle yakın ilişkiler içinde bulunması elbette son derece normaldir. Ancak engelliliğe dair sorunların aile kurumunun sınırları içerisine hapsedilmesi hem bu kişilerin, hem de ailelerinin fiziksel, ruhsal ve maddi açıdan büyük zorluklarla karşı karşıya kalmalarına neden olur. Bu durumda yapılacak en doğru şey engelliler için aileleriyle yakın sevgi ve aidiyet bağlarını sürdürürken toplumsal hayata karışabilecekleri ve ihtiyaç duydukları profesyonel bakımı ücretsiz olarak edinebilecekleri bir ortamın yaratılmasıdır. Özellikle engellilik durumu yeme, içme, tuvalet gibi yaşamsal ihtiyaçlarını kendi başına gideremeyecek düzeyde bulunan bireyler açısından bu nokta kritik öneme sahiptir.
Engellilerin sorunlarının toplum genelince anlaşılması için yürütülmesi gereken eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerinin yanı sıra, engellilik halinin oluşumunun önlenmesi veya mümkünse tedavi edilmesi konusunda atılacak adımlar da son derece büyük bir öneme sahiptir. Bu tarz önlemlerin alınması, ancak kendiliğinden gelişen ve önlenemez durumdaki engellilik halleri dışındaki durumların nedenlerinin ortaya konmasıyla mümkün olabilir. Akraba evliliği, yanlış aşılama, hatalı ilaç tedavisi, gebelikte yetersiz bakım ve izleme gibi durumlardan kaynaklanan engellilik durumları önlenemez nitelikte olmadıkları gibi tekil bireylerde değil, toplumun genelinde yaygın olan yanlış inanış ve uygulamalarla alakalıdırlar.
Engelli olan bireylerin hak ettikleri şekilde yaşayabilmeleri ve zaten zor olan hayatlarının daha da zor hale gelmemesi için fiziksel çevrede de çeşitli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Engelliler için ayrılmış yollar, engelli asansörleri, engelli tuvaletleri, özel park alanları ve önemli metinlerin Braille alfabesi ile yazılmalarının yaygınlaşması başlangıç aşamasında uygulanması gereken değişikliklerdendir. Bunun yanında engellilik durumlarından dolayı özel ilgiye ihtiyaç duyan bireylere eğitim verebilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi, işaret dilinin ve Braille alfabesinin toplumun geneline öğretilmesi gibi uygulamalar da toplumsal alanın engelli insanlar için çok daha yaşanabilir hale gelmesini sağlayacaktır.
Engelliler Haftası’nın her bir gününde farklı bir engellilik türüne odaklanılması yalnızca ileri fiziksel ve zihinsel sorunların engellilik olarak adlandırılması sorununu çözme açısından son derece değerli bir uygulamadır.